25 Mart 2013 Pazartesi

İncil ve Tevrat değiştirildi mi ? Bütün dinler birdir !

  Özellikle biz Türklerde çok yaygın bir önyargı vardır ; İncil ve Tevrat  değiştirildiğine dair.Önyargı diyorum çünkü hiçkimse bu zamana kadar buna bir kanıt göster(e)medi.Ya da ben görmedim göstereni.Zaten bunu savunanların kulaktan dolma bilgilerle konuştuğu açık.Ki kişi böyle bir ithamı dile getirmeden önce biraz araştırmalı, dini kitapları okumalı.Ben kendimce nacizane kısa bir araştırma yaptım konuyla ilgili, birlikte inceleyelim.
  “ Meryem oğlu İsa’yı kendinden önceki Tevrat’ı tasdik edici olarak gönderdik. İsa’ya inananları doğru yola iletmek üzere içinde nurla hidayet bulunan ve kendinden önce inen Tevrat’ı tasdik eden İncil’i verdik.” Maide (5)Süresi,46 ayet. Ben bu ayeti okuyunca anlıyorum ki ; Tavrat değiştirilmemiş, değiştirildiğini savunanlar veya kabul etmeyenler için Tevrat’ı tasdik edici yada bütünleyici olarak Tanrı İncil’i göndermiştir.Ayrıca yine benim bu ayetten anladığım bir başka görüş de, bu iki dinin aslında birbirinin bütünleyicisi olduğudur.
  “Ey müminler, Yahudi ve Hıristiyanlara deyin ki: ‘ Biz Allah’a ve Kuran’a, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya ve bütün Peygamberlere Rableri tarafından verilen kitaplara inandık. Onların arasında fark gütmeyin.”     Bakara (2) Süresi, 136.ayet
“Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamberine ve ona indirdiği kitaba ve ondan önceki indirdiği kitaplara gereği gibi inanın.” Nisa (4) Süresi, 136 ayet.E madem İncil ve Tevrat değiştirildi neden onlara inanalım ? sorusunun cevabını lütfen “ İncil de Tevrat da değiştirildi” görüşünü savunanlar Kur’an ışığında bana cevap versinler.Ben bu iki ayeti okuyunca gayet açıkça görüyorum ki Kur’an’da İncil ve Tavratın değiştirilmediği açıkça belirtilmiştir.
  Buraya kadar Kur’an’da Tevrat ve İncil’in değiştirilmediğine dair ayetleri inceledik.Şimdi daha farklı bir açıdan bakalım.
  “Onlardan bir grup var ki, Kitâbda olmayan bir şeyi, siz Kitâbdan sanasınız diye dillerini Kitab’a eğip büker (uydurdukları sözleri, vahiymiş gibi göstermek için kelimeleri dillerinde bükerek okur, onları, kitâbın sözlerine benzetmeğe çalışır)lar ve: ‘O Allah katındandır.’ derler. Oysa o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.” (Al-i İmrân 3:78).Bu ayeti okuyan biri öncelikle yukarıda yazdıklarımı unutup, işte İncil ve Tevrat’ın değiştirildiğine kanıt diyebilir.Ama dikkatlice okuduğumuzda biraz da mantığımızı kullanarak anlıyoruz ki burda kitapların değiştirildiği değil sadece kendilerine dinci gibi türlü sıfatlar verenler kitapları okuduktan sonra işine geldiği şekilde yorumluyor demek istiyor bu ayette.Ki sadece bu söz Tevrat ve İncil için geçerli değil kendine yine dinci sıfatı verenler Kur’an’ı kendi işine gelecek şekilde yorumlayarak Türk halkını kandırıyor.Saf insanımız ise ne bir araştırma ne bir Kur’an’ı açıp okuma gereği duymadan bu gafil insana inanıyor.Bu çok daha farklı ve başlı başına bir yazı konusudur.
  Ey müminler, Yahudi ve Hıristiyanlara deyin ki: ‘ Biz Allah’a ve Kuran’a, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya ve bütün Peygamberlere Rableri tarafından verilen kitaplara inandık. Onların arasında fark gütmeyin. Bakara-136
De ki: Biz, Allah a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.Âl-i İmrân-84.
  Ben bütün bunlardan anlıyorum ki aslında bütün dinler bir bütündür ilaveten birbirinin tamamlayıcısı ve bütünleyicisidir.Ne İncil ve Tevrat değiştirilmemiştir.Bir dine inanmak ve onun mensubu olmak diğerlerini tamamen inkar etmeyi gerektirmez ki bu toplumumuzdaki bilinçsizliğin doğurduğu en kötü sonuç olarak ben müslümanım diyen diğer dinleri tamamen reddedip onların doğru olmadığını savunanlar var, müslümanlık bu değildir.Umuyorum ki bu görüştekiler yanlışta olduğunu kısa sürede fark eder.Sonuna kadar yazımı okuyup araştırmama değer verdiğiniz için teşekkür ederim.

6 Mart 2013 Çarşamba

Önce yargı sonra kaygı, ya da tam tersi

  Küçükken bazı insanlardan çok nefret ederiz, büyüyünce asla onun gibi olmamak isteriz hatta bikaç yıl sonra onu hayatımızdan çıkarıp kendi yolumuza devam edeceğimizi düşünürüz.Ama biz de büyürken aslında onun ne düşünerek hareket ettiğini, neden öyle yaptığını, nasıl yaptığını anlamaya başlarız.Onu anlamak onu sevdiğimiz anlamına gelir mi bilemiyorum :/ Ama sevgi daha başkadır, sen onu anladıkça sadece yaptıklarına anlam verirsin, kalbinde ona yer açıcağın anlamına gelmez bu.Peki büyüdükçe giderek ona dönüşürsen ? Hiç olmadık bi zamanda fark edersin ki senin şu an yaptığını çok kısa bi zaman önce o kişi yapmıştı.Ne farkınız kaldı ? Bi an bunu neden yaptığını düşünürsün, sonra da onun bunu neden yaptığınız düşünürsün.Hiç istemeden de olsa bağlantıyı kurarsın.
  Bu demek midir kendimize en çok benzeyen insanlardan nefret ederiz ? Ya da onun gibi olmaktan en çok korktuğumuz insanlardan uzak durma şeklimizdir ondan nefret etmek.Bilemiyorum...
  Ama bunlar olurken öğrendiğim bişey varsa o da birinden nefret etmeden ve onu kınamadan önce bunu neden yaptığını anlamaya çalışmak, nefretten önce sevgiyle onu anlamaya çalışmak seni onun gibi olmaktan uzaklaştırır...

27 Şubat 2013 Çarşamba

                                           EŞCİNSELLİK NEDİR / NE DEĞİLDİR ?
 
Denilir ki eşcinsellik kişinin hemcinsine duyduğu istek, duygu, aşktır.Kimi ülkelerde cezası ölümdür, idamdır.Peki bu bir suç veya hastalık mıdır ? 2010 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanımız bunun tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğu görüşünde.Böyle düşünmesinin tek sebebi kendisinin empatiden yoksun, duyarsız ve koltuğunu hak etmeyen bir bakan olmasıdır.Zira eşcinsellik hastalık değil haktır.Duygudur.Hiçbir erkeği bir erkeğe aşık oldu onunla birlikte oldu diye suçlayamaz ve yargılayamazsın, eğer bunu reddeder ve yazının başında bahsi geçen çok sayın bakanımız gibi düşünürsen yargılanması gereken tek şey sensindir.
Denilir ki aşk kendinden başka bir insana duyduğun aşırı sevgidir.Ya da her neyse.Görünce karnına ağrı girer, karnında kelebekler uçuşur, heyecandan gözleri dolar, sürekli gelecek planlaması yapar, sürekli sevişmek ister veya çok çok başka şeyler düşünürsün.Ama mühim olan ikinizin de birlikte olmasıdır değil mi ? Bütün bunları düşünürken sadece sen ve o vardır başrolde.Aşk güzeldir.Aranızda ne yasalar durabilir ne de zincirler.Hepsini tek kalemle çizersin.Üzerinde de sadece onun adını yazarsın.
Peki kime aşık olacağını seçebilir misin ? Önce nasıl birine aşık olman gerektiğini düşünüp sonra buna uygun birini bulup “tamam ben buna aşık olayım” der misin ? Ya da aşık olduktan sonra “yok bu olmadı” diyip başka birini aramaya başlayabilir misin ? YAPAMAZSIN ! Aşk bedene değil, ruha karşı olandır.İki bedenin değil ruhun bir olmasıdır.Eğer Ayşe’nin hissettiklerini ve düşündüklerini Aylin, Güzin, Gülşah da düşünüp hissedebiliyorsa yada Ali’nin düşündüklerini ve hissettiklerini Ahmet, Gökhan, Onur da düşünüp hissediyorsa ben derim ki RUHUN CİNSİYETİ YOKTUR.Ali Gökhana da aşık olabilir Onura da Güzine veya Gülşaha da.Eğer Ali Gökhanla birlikte olmak istiyorsa, Gökhan da bunu isterse ve sen devlet adı altında ikisini engelleyemezsin ! İki erkek çiftin veya iki kadın çiftin bir erkek ve bir kadın çiftine göre tek farkı; çocuklarının olamayacak olmasıdır.
İsteyen kabul etsin isteyen etmesin, aşk iki ruh arasında olur beden değil...